postparalax

Orhan Cem Çetin, fotoğrafçı vs.

Posts Tagged ‘Bookbound

Sen bu yazıyı okurken ben erkenden yatmış olacağım.

leave a comment »

Seni rüyamda gördüm dün gece. Uyanınca merak ettim.

Başkalarını da gördüğüm olur rüyalarımda. Ama herkesi merak etmem. Seni merak ettim. Kafanda hiç saç yoktu. Sen benim ilkokul müdürümmüşsün. Bana küçücük bir tabağın içindeki paslı vidaları yedirmeye çalışıyordun kaşık kaşık. Oysa ben toktum ve vidaların tadı da çok fenaydı ama bir türlü cesaret edip söyleyemiyordum sana, yedirme diye. Sonra uyanınca merak ettim. Bütün bunlar ne demek? Rüyaların tersi çıkar derler. Yani senin saçın mı uzadı? Ben mi senin müdürünüm? Bugünlerde benim ağzımdan kaşık kaşık vidalar mı çıkartacaksın? Ne demek bütün bunlar?

Başka rüyalar da görüyorum. İçlerinde çok can sıkıcı olanlar var. O kadar can sıkıcı ki, uyandığımda hiçbir şey hatırlamıyorum. Geriye kala kala sıkılmış bir can kalıyor. Pis bir duygu bütün gün yakamda. Filmlerde gördüğümüz hafızasını kaybetmiş kişiler gibi. Bir ses, bir sözcük, bir işaret, aniden fren yapan bir otomobil hayal meyal görüntüler getirir gözünün önüne eski hayatından ama bir türlü işin içinden çıkamaz, daha da beter hisseder kendisini. Aynen öyle. E hani tersi çıkardı rüyanın? Öyle olsa, kendimizi bütün gün hafiflemiş, iyimser, ağrısız hissetmemiz gerekmez miydi? Ha, tersi de oluyor; şöyle ama, anlamsız bir gülümsemeyle uyanıyorsun, kahramanının sana aşırı derecede iyi davrandığı, fakat kim olduğunu –tabii ki- doğru dürüst hatırlayamadığın mutlu bir rüya finalinin ardından. Ve sonra, bütün gün düşün dur… Kimdi o? Tersi mi çıkacak? Kim bana köpek muamelesi yapacak?

Gecenin aşama aşama yaklaşması rahatlatıyor ama insanı. Zira ucunda uyku var. Ve uyku, tuhaf ama, unutmak demek. Sıfırlanmak demek. Yeni hatırlayamayışlara yer açmak demek. Şunu da düşünmeden edemiyorum, hatırlayamayacak olduktan sonra bir şeyi yaşamanın ne anlamı olabilir? Bir robottan, bir hesap makinesinden, bir sanal hayvandan ne farkın kalır? Gel gör ki, ne uykunun, ne rüyanın ne de unutmanın önüne geçilemiyor. Gece oldu mu gizli bir el basıveriyor düğmeye. Belki de uyku sırasında, daha önceki uykulara dair ve uykuya özgü farklı bir farkındalık, farklı bir hafıza devreye giriyordur. Belki de ortada bir hafıza kaybı yoktur. Tıpkı yumurtanın akı ile sarısının yanyana ama birbirine karışmadan durabilmesi gibi, aynı kabuk içinde iki ayrı hafıza vardır ve delilik de bu yumurtanın çırpılması ile yapılan bir omlettir. Kim bilir?

Alimlerin iddiasına göre, biliyorsunuz, gün boyu başımızdan geçenlerin muhasebesiymiş rüyalar. Herhalde çoook eskilerden, ateşin bulunmasından çok daha eskilerden kalmış bir alışkanlık bu. Şöyle ki; hava karardıktan sonra yapacak ne kalıyor geriye? Pek az şey. Her yer kapalı. Yani her yer karanlık, işe yaramaz, tehlikeli. Sağlam bir ağaç dalına tüneyip hayal kurmak en iyisi. Hatta kaçınılmaz. Madem bütün gece aynı dalın üzerinde, sadece hayal kurularak ve mizan çıkartılarak geçirilecek, o halde tüm sistemlerin gündüzmüş gibi var güçleriyle çalışmalarının da pek bir anlamı yok. İşte uyku bu noktada devreye giriyor. Daha doğrusu devreleri kapatıyor, kişi stand-by konumuna geçiyor. Evlerimize hapsedip kendimize benzettiğimiz hayvanları saymazsak, doğadaki canlı türlerinin çoğu hâlâ bu kurala göre yaşıyor. Gece ve uyku tam örtüşüyor. Biz ise dersinin başına bir türlü oturamayan haylaz öğrenciler gibi uykuyu geciktirdikçe geciktiriyoruz. Doğadan ders almıyoruz. Atalarımızı aklımıza getirmiyoruz. Gece ortalıkta dolaşmanın tehlikeli olduğunu unutuyoruz. Ancak gecenin “yarısı” olduğunda teslim oluyoruz uykuya. Sonra ne oluyor? Gün ağarırken, doğa görkemli bir uyanışla buhar çıkararak, ışık saçarak gerinirken, biz hâlâ hatırlayamayacağımız rüyalarımızla boğuşuyor, hiç yaşamamış ve hava karardığı andan itibaren yatağımızda geçirmiş olmamız gereken dün gecenin çetrefil muhasebesiyle uğraşıyor oluyoruz.

Sonra da akşama kadar düşünüyoruz, “Üfff, nedir içimdeki bu sıkıntı?” diye.

Bak sen!

 

Mayıs 2001

Yukarıdaki fotoğraf, Ofset Yapımevi için ürettiğim Bookbound serisi tanıtım fotoğraflarından biridir. Zeminde, OY tarafından basılmış olan yandaki kitabın sayfaları kullanılmıştır. Bakalım fotoğrafta kaç kadın yüzü bulabileceksiniz.

 

 

 

 

Written by Orhan Cem Çetin

10 Mayıs 2020 at 13:31

Bookbound

leave a comment »

2 Ekim – 15 Kasım 2018 tarihleri arasında Evin Sanat Galerisi‘nde izlenen, küratörlüğünü Eda Yiğit’in yaptığı solo sergim Sahne Arkası‘nı oluşturan işleri paylaşmaya devam ediyorum.

Aşağıdaki seri, Türkiye’nin önde gelen matbaalarından Ofset Yapımevi‘nin sipariş ettiği yaratıcı bir çalışmadır. Fotoğrafların her birinde, Ofset Yapımevi’nin MoMA, Aperture, ve Magnum gibi prestijli yayıncılar için basmış olduğu kitap veya dergilerden biri kullanılarak, içeriğin ve tasarımın çağrışımları doğrultusunda oluşturulmuş mikro sahneler görülmektedir. 2015 yılında üretilmiş olan seri daha önce Frankfurt Kitap Fuarı ve ArtIstanbul Sanat Fuarı’nda görülmüştür. Sahne Arkası’nda yalnızca ilk 6 iş sergilenmiştir.

I continue to share works from my latest solo Backstage at Evin Art Gallery, curated by Eda Yiğit between 2 October – 15 November 2018)

The below series (Bookbound / 2015) is a creative project commisioned by Ofset Yapımevi, one of the leading printing companies in Turkey. In each photograph, there is a micro scene created using one of the books or magazines printed by Ofset for prestigious publishers such as MoMA, Aperture and Magnum and inspired by the content and design of the publication. Only the first 6 works have been shown at Backstage.

 

 

 

 

 

 

 

 

Sahne Arkası // Backstage

leave a comment »

SAHNE ARKASI // BACKSTAGE | ORHAN CEM ÇETİN | SERGİ

2 EKİM-3 KASIM 2018

KÜRATÖR: EDA YİĞİT

Büyük Öpücük // The Big Kiss // Orhan Cem Çetin 2018

Orhan Cem Çetin Evin Sanat Galerisi’nde “Sahne Arkası” isimli kişisel sergisiyle 2 Ekim’de izleyici karşısına çıkıyor. Sanatçı şimdiye kadar ürettiği çalışmaları farklı bir bakışla incelerken, alternatif yöntemlerine yenilerini ekliyor. Ürettiği eserlerin taşıdığı anlam katmanlarını, kurgulanma biçimlerini, oluşum süreçlerini yeniden düşünerek eleştirel ve cesur bir görme biçimini inşa ediyor. Farklı dönemlerde ürettiği yeni ve görülmemiş işleriyle, fotoğrafın dünyasına incelikle dokunuyor. Sanat serüveni içinde hem bir bellek arkeolojisi hem de fotoğraf üzerine kabullenilmiş ya da kabul görmüş anlamları yerinden oynatmaya niyetleniyor.

Uzun zamana yayılan alternatif bir estetik arayışından, güzel ya da çarpıcı bir fotoğraf yapmaktan, anlamlı bir fotoğraf yapmaya uzanan bir yolculuk karşımıza çıkıyor. Bu yolculuk, varoluşla ilgili felsefi bir tartışma, estetiğin gücünden ve çarpıcılığından beslenerek bize ulaşıyor.

Video işlerin de yer alacağı sergi, açılış performansı ve sanatçı söyleşisiyle Ekim ayında sizleri bekliyor. Ayrıca Orhan Cem Çetin’in şimdiye kadar yayınlanmayan TutKeep isimli kitabı ilk kez basılıyor. 2004 yılında basılan ve baskısı tükenen Bedava Gergedan isimli kitabı ise sergi kapsamında yeniden yayınlanıyor.

Saklı çekmecelerden, bir köşede yeniden açılmak üzere bırakılmış dijital arşivden özenle seçilmiş bellek, doğa, varoluş, kader, hüzün, mülkiyet ve zaman gibi ortak kavramlar buluşuyor. Tesadüflerin evreni içine yerleşmiş hikaye ve renklerin bir araya getirilmesi için Eda Yiğit, Orhan Cem Çetin’i mercek altına alarak serginin küratörlüğünü üstleniyor.

Sergi, 2 Ekim’den 3 Kasım 2018 tarihine kadar Evin Sanat Galerisi’nde görülebilir.

Afrika // Africa // Orhan Cem Çetin 2018

Orhan Cem Çetin Hakkında

Fotoğrafçı vs.
1960 yılında İstanbul’da doğan Çetin, fotoğraf alanında kendisini yetiştirdi. Boğaziçi Üniversitesi Psikoloji Bölümü’nde lisans, İstanbul Bilgi Üniversitesi Görsel İletişim Tasarımı Bölümü’nde yüksek lisans derecesini tamamladı.

İlk kişisel sergisi Tanıdık Şeyler‘i 1988 yılında açtığında, fotoğrafa alternatif yaklaşımı ile dikkat çekti. Çetin, o tarihten bu yana çok sayıda kişisel proje gerçekleştirmiş, farklı disiplinlerden sanatçılar ile birlikte çok sayıda ortak projede yer almıştır. Sanatçı, sergi, gösteri ve performanslarında kavramsal, disiplinlerarası ve cesaretli tutumu ile tanınmaktadır.

Fotoğraf editörlüğü, çevirmenlik ve fotoğraf yazarlığı da yapan, kişisel çalışmaları, denemeleri ve eleştiri metinleri farklı basılı ve on-line mecralarda yer alan Çetin, sanat çalışmalarının yanı sıra hayatını fotoğrafçılık, fotoğraf alanında danışmanlık ve fotoğraf eğitmenliği yaparak kazanmaktadır. Halen Bahçeşehir Üniversitesi Fotoğraf ve Video bölümü eğitmen kadrosundadır. Çetin, Sanatorium Galeri tarafından temsil edilmektedir.

Sanatçının 2000 yılında Karakutu Cep Fotoğraf Albümleri dizisi içinde yer alan bir mini albümü, 2004 yılında ise fotoğraf ve kara mizah içeren metinlerden oluşan kitabı Bedava Gergedan (Okuyanus Yayınevi) yayınlanmıştır.

 

Eda Yiğit Hakkında

Küratör

1984 yılında Ankara’da doğdu. Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi Şehir Planlama Bölümü’nde lisans, aynı okulda Kentsel Planlama programında yüksek lisans derecesini tamamladı. MSGSÜ Sosyoloji Bölümü Doktora programında kolektif bellek üzerine araştırmalarını sürdürmektedir.

2009 yılında Sabancı Üniversitesi işbirliğiyle Osmanlı Bankası Müzesi’nde sözlü tarih eğitimi alarak, sözlü tarih alanındaki birikimiyle müzecilik ve sanat alanında üretimler gerçekleştirmektedir. 2013 yılından bu yana Karşı Sanat Çalışmaları bünyesinde, 2016 yılından bu yana TÜYAP Sanat Fuarı Artist bünyesinde koordinatörlük görevini yürütmektedir. 2013 yılında “Gezi Direnişi 27 Mayıs-18 Haziran 2013”adında hazırladığı kronolojik belgeleme çalışması kitap olarak yayınlandı.

2015 yılında Evin Sanat Galerisi’nde Nuri İyem 100 Yaşında Portre sergisinde Sözlü Tarih Uzmanı olarak arşiv çalışmasını gerçekleştirmiştir.

 

Evin Sanat Galerisi
Bebek Deresi Sok. No :13
Bebek Beşiktaş İstanbul
0 212 265 81 58
www.evin-art.com 
Pazar günleri hariç her gün 11:00-19:00 saatleri arasında gezilebilir. 

 

%d blogcu bunu beğendi: