Posts Tagged ‘perspektif’
Abbas Kiarostami – Kar ve Yol
Bu yazı, Kiarostami’nin 8 Kasım – 9 Aralık 2006 tarihleri arasnda Akbank Sanat, İstanbul’da izlenen sergisi hakkında, Türkiye Sanat Yıllığı 7 (2006) için yazılmıştır.
Fotoğrafçıların sinemaya geçmeleri ya da sinemacıların hareketsiz görüntüyü denemeleri her zaman sıkıntılı olmuş, sanatçının kimliği hakkındaki önyargı izleyici beklentilerini de etkilemiştir. Bu durumun Türkiye’den de örneklerini anımsayabiliriz, Nuri Bilge Ceylan, ya da Şahin Kaygun gibi. Ancak, sanatçının kendisini mecrasıyla tanımlamaktan kaçındığı günümüzde, aynı aklın farklı disiplinlerde ürettiği işler birbirini de açıklar, tamamlar.
Bu nedenle, farklı alanlarda başarılı çalışmalar yapan, sanat eğitimi aldıktan sonra 30’lu yaşlarında sinemaya geçen ve bu alanda ünlenen 1940 Tahran doğumlu, İran Yeni Dalga Sineması’nın kurucularından ödüllü yönetmen Abbas Kiarostami’nin fotoğraflarını izlemek, izleyici açısından da her zamankinden daha özenli, çok daha dikkatli bir bakışı gerektiriyordu. Küratörler Ali Akay ve Levent Çalıkoğlu’nun hem sergi mekanında hem de katalogda yer alan metinleri de bu zorlu bakışı davet eder nitelikteydi.
Salonda dönen 2 ayrı video, sanatçının hayata bakışını, üretme nedenlerini, eserleriyle, toplumuyla ve kendisiyle ilişkisini oldukça temiz ve inandırıcı bir biçimde anlatıyordu.
Kar ve yol fotoğrafları, Kiarostami’nin çocukluğuna kadar giden imgeler. Uçsuz bucaksız arazilerde nereden gelip nereye gittiği bilinmez siyah asfalt yollar, ayak izi bırakmayan tek tük köpekler, atlar, korkuluklar, beyaz örtüden sıyrılmış çıplak ağaçlar ve çit kalıntıları. Güneşin ufka yakın olduğu saatler seçildiği için, upuzun gölgeler eşlik ediyor ayakta duran her şeye. Tek bir yolcusu var bu sonsuz yolculuğun: Bıraktığı yegane iz çektiği fotoğraflar olan Abbas Kiarostami.
25 yıllık bir süreçte çekilen binlerce fotoğrafın arasından derlenmiş sergideki görüntüler. Kar ve yol; her ikisi de örttükleri topoğrafyayı tanımlayan formlar oluşturuyor, gizlerken aynı anda açığa çıkarıyorlar altlarındaki araziyi. Fotoğraflarda derin bir yalnızlık hissediliyor ama bir yandan da güçlü bir aidiyet duygusu var. Ne bembeyaz karlar, ne de kapkara yollar gelip geçici görünmüyorlar. Tam tersine, Kiarostami’nin de dile getirdiği gibi aslında yolculuk hedeften daha önemli. Hedefin ta kendisi yol. “Bir tek yol biliyorum, o da dönüş yolu,” diyor sanatçı. Bu da izlenen işlerin bir yandan da zamana dair olduğunu hatırlatıyor. Fotoğrafların hem aşırı derecede birbirine benzemesi, hem de bu benzerlik içinde büyük bir çeşitliliğe ulaşılmış olması anlamlı. Sergide, fotoğraflardan birinin iki ayrı duvarda iki özdeş kopyası sunulmuş. Bu da sanatçının zamanın değişmezliğine, akışın durağanlığına dair bize fısıldadığı küçük bir şifre olabilir mi?
Fotoğrafların birçoğunda, dar açılı objektiflerin kullanılmasından kaynaklanan perspektif yığılması göze çarpıyor. Bunun sonucunda ortaya çıkan görsellik doğu minyatürlerini anımsatıyor. Minyatürlerde de zaman aralanmış, resmedilen sahne bir an olmaktan çıkmıştır. Bakışınız, bakışınızın izlediği yol, resmin iç zamanını oluşturur. Bir kez daha, “Tek bir yol vardır,” diyor Kiarostami, “o da sondan başa doğru gider.”
Sanatçının dikkat çektiği bir başka gerçek de, yol görüntülerinde bizi etkileyen, fotoğraftaki en belirgin unsur haline gelen kıvrımların, sapmaların, zigzagların aslında engellerin sonucunda oluştuğu; akarsularda olduğu gibi, ya da sergi mekanında sanatçının öyküsünü bizzat anlattığı “Rüzgar Bizi Sürükleyecek” filmindeki yuvarlanarak ilerleyen ve nerdeyse bütün köyü dolaşan elmanın temsil ettiği gibi; kısacası, tıpkı hayatın kendisinde olduğu gibi.
Belki de şunu söylüyor Kiarostami: “Engel yoksa, hayat da yok.”
Orhan Cem Çetin 2006