Ruh Halimi Belgeliyorum
postparalax varken başka mecralardan gelen yazı taleplerine hemen evet diyemiyorum. Geçtiğimiz yıl, uzun süre benden içerik isteyen bir dergiye de -sağolsunlar- sadece bu refleks nedeniyle bir türlü evet demediğimi farkettim ve “Çağdaş Fotoğraf” başlığı altında hazırladıkları dosyada işlerimle yer almaya, kendi görüşümü kaleme almaya razı oldum. Böylece aşağıdaki kısa yazı ortaya çıktı.
İlke gereği, başka mecralar için yazdığım yazıları, henüz yayınlanmadan burada paylaşmıyorum. Bu bir periyodik ise, genellikle bir sonraki sayının çıkmasını bekliyor, sonra izin alıp buraya da koyuyorum. Ancak bu kez işler biraz ters gitti. Yazıyı gönderdikten sonra iletişim kesildi. Dergiyi o ay piyasada bulamadım. Genelde nezaketen bir kopya adresime yollanır. O da gelmedi. E-postalarım yanıtsız kaldı. Dergi çıktı mı, yazı yayınlandı mı, asla öğrenemedim. Bu nedenle blogda paylaşma koşulları bir türlü oluşmadı. Sonra da gündemim değişti ve bu konuyu doğrusunu isterseniz unuttum, gitti.
Ancak son zamanlarda hakkımda aynı vesile ile üretilen iki çalışma, (önce Ali Taptık’ın yazdığı sergi değerlendirmesi, daha sonra Cemre Yeşil’in yakında basılacak kitabı; ikisine de minnettarım) beni çok duygulandırdı ve aslında röportajlar dışında kendi çalışma pratiğim hakkında net ve kalıcı bir söz söylemediğimi farkettim. Sonra şu yazı aklıma geldi. Neredeyse bir manifesto olduğunu gördüm ve paylaşmanın zamanı geldi diye düşündüm.
İyi okumalar.
Önce çağdaş fotoğraf dendiğinde ne anlamamız ve ne anlamamamız gerekir, buna değinmek doğru olacak.
Günümüz sanatı, güncel sanat, çağdaş sanat etiketlerini biliyorsunuz. Başta biraz tartışılmıştı. Günümüz ne demek? İçinde yaşadığımız mevcut gün, günümüz oluyor ve bu sürekli kendisini güncelliyor. O halde günümüz sanatı demek fazlasıyla değişken bir eksende, esasen olanaksız, beyhude bir tanım çabası ortaya koyuyor.
Kendisini güncelliyor dedik. Güncel sanat da işte aynı nedenle tanımlama yeteneği olmayan bir tanım. Keza çağdaş sanat. İstisnasız her yapıt, tanım gereği üretildiği esnada çağdaştır. O halde çağdaş sanat yeterince ayrıştırıcı değil.
Çağdaş fotoğraf lafının da ne kadar tanımlayıcı olduğu böylelikle ortaya çıkıyor.
Yani, demeye çalıştığım şu ki, bu tanımları çözümlemek için içerdikleri sözcüklere değil, çevrelerindeki uzlaşıya bakmak gerekiyor. Zira esasen herkes neden bahsedildiğini gayet iyi biliyor. Bazı kavramlar böyledir. Tanımlamak olanaksızdır ama onun ne olduğu hakkında kesin bir mutabakat vardır. Örneğin orgazm.
Neyse, laf nereye geldi. Hepinizin malumu olan bu konuyu gündeme getirdiğim için bağışlayın. Ama, çağdaş sözcüğü öylesine pozitif yüklü ki, birileri için “Çağdaş fotoğraf yapıyor” dendiği anda diğerleri, “Ne yani bizimki çağdışı mı? Modası geçmiş mi? Ne?” diye ayağa kalkıyor.
Bu noktada, aşağıda asıl tanımı yapacağımı bekliyorsanız, aldanıyorsunuz. Zira bu benim işim değil. Ben bir pratisyenim. Daha çok kendi üretimimden, kendi pratiğimden, kendi dünyamdan söz edebilirim, kendimi tanımlamayı deneyebilirim, ki aslında ihtiyacım olan da budur:
Yorum bırakın